Misyonumuz
İnsanlık, Hz. Adem’den (a.s.) itibaren İlahi buyruklara muhatap olmuş; Allah (c.c.), vahiyle donatarak görevlendirdiği Peygamberler vasıtasıyla insanlara ebedi saadetin yolunu öğretmiştir.
Peygamberler, “Tebliğ” ile sorumlu oldukları İlahi emirleri kendi hayatlarına tatbik ederek iman edenler için örnek alınması gereken hayat modelleri ortaya koymuşlardır.
Peygamberlerin vefatından sonra “Tebliğ” vazifesini, yeni bir peygamber üstlenmiş; peygamberler arasındaki Fetret Devri diye adlandırılan boşluk dönemlerinde ise, bizzat o devrin peygamberinin terbiyesinden geçip hayat ilkelerini birinci ağızdan öğrenme imkanı bulan ve o peygamberin en yakın arkadaş ve dostları olan alimler yerine getirmişlerdir. En çok bilinenler olması hasebiyle, Hz. İsa’nın (a.s.) Havarileri ve Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimizin Kutlu Sahabeleri bunun en güzel iki örneğidir.
Hz. Muhammed’ den (s.a.s.) sonra yeni bir peygamber gelmeyeceği bizzat Kur’an-ı Kerim’de açıklanmış; “………Muhammed Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir”[1] mealindeki Ayet-i Kerime ile konu tartışmaya kapatılmıştır.
Bizzat Cenab-ı Hakk’ın iltifatı ve Vahyin direkt muhatabı olarak şüphe yoktur ki insanların en faziletlileri Peygamberlerdir. Peygamber olmayan bir insan, tüm hayatını bir saniye boşluk bırakmaksızın ibadetle geçirse bile, hiçbir şekilde Peygamber derecesine ulaşması mümkün değildir. Bununla birlikte “İlahi Buyruklar”, Peygamberler vefat ettikten sonra da hayat bulmaya devam etmiş; kıyamet gününe kadar da devam edecektir.
Resulullah efendimiz (aleyhi’ssalatü ve’sselam), hayattayken Ashab-ı Kiram’ı, neredeyse tüm sahih kaynaklarda zikredilen “İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir”[2] buyurarak müjdelemiş ve onların yüce değerini ortaya koymuştur.
Bu kutlu müjdeden de anlaşılacağı üzere; hem peygamber ahlakının temsili, hem de Tebliğ vazifesinin ifası açısından, bizleri hayran bırakacak bir liyakat örneği ortaya koymuşlardır.
Hadis-i Şerif’ten anlaşıldığına göre “en hayırlılar” sıralamasında, Sahabeden sonra Tabiin, onlardan sonra ise Tabiini takip eden dönemdeki nesil bu müjdeden nasiplerini almışlardır.
Böyle bir çalışmanın ortaya çıkmasının ilham kaynağı olan “Mehmet Ali Ersoy Hocaefendi”; sevenlerinin verdiği bilinen sıfatıyla “Ali Hoca”, ekranların ve sosyal medyanın şöhretinden uzak; ancak kendisini tanıyıp sevenlerin kalplerinde mümtaz bir yer edinmiş; hayattayken bile hep hayırla yad edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’i sadece ezberleyip zihnine nakşetmekle kalmamış;
-Gece gündüz dilinden düşürmemesi
– İslami İlimlerdeki devasa ilmi derinliğiyle Kur’anı anlamaya gayreti
– Onu öğretme heyecanı
– Kur’an Ahlakıyla ahlaklanma ve Sünnetin İhyası’nı gaye edinen örnek hayatı
– Hem Kur’an öğretimi; hem de sosyal hayattaki gıbta edilen Nebevi Üslubu
Ve sadırları doldurup satırlara sığmayan (gönülleri doldurup satırlarla ifade etmenin zor olduğu) sayısız iyilik ve örnekliği ile, vefatından sonra bile bizlere dersler vermeye devam etmektedir.
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat”[1]
Sadaka-i Cariye, kısaca, herkesin istifadesine açık bir hayır yapmaktır.
Hem Sadaka-i Cariye’leri ile, hem öğrettiği ilim, hem de kendisi için hayır dua eden sayısız insanlarla Muhterem Hocamızın amel defterinin, kıyamete kadar sevaplara açık olacağına inanıyoruz.